Arkadaşım

İki gün önce çıkmış yumurtadan. Avucuma alınca kafasını eğip, uyudu. O kadar minik ve güzel ki saniyeler içinde, onu nasıl yere bırakacağımı düşündüm “ya birisi üstüne basarsa ya uzaklaşır onu bulamazsak, bacakları çok ince acaba durmakta zorlanıyor mu?” Bir sürü senaryo yazdım. “Sanki hep sen bakıyordun hayvana, daha bugün gördün ” dedim içimden. Korumak, gözetmek, önlem almak, sahiplenmek, müdahale etmek, durdurmaya çalışmak, kontrolü ele almak adı her neyse o duyguya hakim olmaya çalıştım bir süre.

Sonra yorgun ve durgun güzelliğimize sarılmak istedim. Biraz ona anlattım biraz ona bakıp sustum. Avucumda hareketsiz uyurken bana güvenmekten başka çaresi olmadığını, bu çaresiz güven duygusuyla nasıl huzurlu uyuduğunu düşündüm.

” Çok geç” dedim, ne ağır cümle değil mi ve ne kadar net. Hiçbir soruya hiçbir cevaba yer bırakmayacak kadar soguk, keskin. Bazen ne yaparsak yapalım değiştiremeyeceğimiz gerçekler var. Olaylar belli bir zaman önce olup bitmiş ama içinde yaşıyoruz, yaşamaya devam edeceğiz.

Hayat, Engin Geçtan
Ancak yaşantılarımıza dikkatle bakıldığında, pek çok şeyi, saati ayarlamış olduğumuz zamanda değil de “eşref saati” geldiğinde gerçekleştirebildiğimizi görebiliriz. Trafik ışığı kırmızıya dönüşmeden önce yetişebilmek için seferberlik durumuna geçtiğinizde ya da asansörün gelmesini bekleyemeden merdivene yöneldiğinizde kazandığınız saniyelerin neden sizden daha değerli olduğu sorusunu hiç kendinize sordunuz mu?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir