Bir insan ya da ağaç nasıl büyür, nasıl gelişip kendisi olur? İhtiyaçlarımızı karşılayarak büyüyoruz, dünyayla temas ederek. Bazen, kolayca kök salıp büyüyen, az toprak olsun biraz da su diyen, gün ışığını görür görmez canlanan ağaçlar gibiyiz. Bazen de olmuyor işte, toprak var hava, su, güneş… Ama yok. Olmaz ki. Ben ne bu toprakta kök salabilirim ne de büyüyebilirim. Başka bir ihtiyacım var hiç aklıma gelmeyecek, bildiğimin dışında. Bir kuşa ihtiyacım var. Nasıl yani?
Üstün Dökmen’in şiirleri, hikayeleri, romanları hepsini çok seviyorum. Kendimi, insanları, doğayı, dünyayı anlamam için zihnimde kapılar açıyor. Her defasında dünyaya güzel bir merakla bakıyorum.
(Üstün Dökmen)
Sedir ağaçları -Gedrus Libani- gökyüzünü tutar geceleri; meşe, ardıç, gürgen, kayın, ahlat, alıç, yemişen, iğde, böğürtlen, kızılcık (zoğal), mahlep (yabani kiraz) vardır. Her birinin ayrı bir hikayesi vardır. Ardıç ağacının tohumundan ardıç fidanı üretemezsiniz meselà. Ardıç ağaçlarının tohumunu ardıçkuşu yer. Ardıçkuşunun bağırsağından geçip atılan tohumlar toprağa düşünce filizlenir, ardıç fidanı biter. (Dodo kuşu gibi bir gün ardıç kuşu da giderse, ardıç ağaçları da gider.)
Hadi dindir aşkımı güzelim, hadi dindir. Ardıç ağacının soyu, ardıç kuşunun yolunu gözler; Ben seni gözlerim. Gözlerim gözlerine değmeden soyum sürmez sevdiğim
Bir yanıt yazın