Hayata karşı sinir bozucu bir sakinliği var. Sanki günler hiç geçmiyor, hayat elinden kayıp gitmiyor hiç yaşlanmıyor gibi yerinden kalkmadan yüz yıl yaşar. Sinirimi bozuyor neden hayatına bir şeyler katmıyor? Bir hayal, bir istek, bir heyecan kırıntısı yok. Çok iyi biri hem akıllı da. Hayatla biraz mücadele etse neler başarır haberi yok.
Sence de öyle mi? Kim söyleyebilir mücadele etmediğini, kim söyleyebilir savaşmadığını? Aslında en büyük mücadelenin susmak ve öylece durabilmek eyleminde olduğunu kim anlayabilir.
Arkana bakmadan kaçtığını, sürekli yollarda olduğunu, ulaşılacak bir yer yoksa da yürüdüğünü kim bilir?
Evet sana acıyorlar; iteliyor, dürtüyorlar, ayağa kalk diye nazik dayatmalara başvuruyorlar ama sen onlara bakma. En güçlü yanın öylece oturmaksa, sessizlikse, canın kalkıp gitmek isteyene kadar öylece otur. Bomboş bir eylem olsa da bekle. Kendini, vaktini, kendi kalbini bekle.
Hayatı anlamıyorsun ama Engin Geçtan’ın “Hayat” kitabından bir bölüm alıp öyle bekle.
Sevilebilmek için kendimizi ortadan sildiğimizde, kendimizi ve başkalarını sevebilmemizin yolu da daralıyor, sevilmek için uğraşırken sevmekten uzaklaşıyoruz. Kendimizden vazgeçme sonucu biriken düşmanca duygular, yaşanmakta olan ikiyüzlülüğü daha da pekiştirerek kısır bir döngüye dönüşme eğilimi gösterir. Farkına varmaksızın yarattığımız kısır döngüler, hangi içerikte olursa olsunlar uyuşturucu niteliğindedirler, benliğimize egemen olduklarında hayatın akışı duraksar, yıllar geçip giderken aynı döngünün içinde tekrarlanıp durulur, çoğu kez farkına varılmadan.
Bir yanıt yazın