Dua

Bir hikaye vardır. Hz. Musa birgün dağlarda dolaşırken dua eden çobanı görür.
Çoban: “Allah’ım ben seni çok seviyorum istersen senin için en iyi koyunumu keserim, kuyruk yağını pilavına koyarsın. Ayaklarını yıkarım, bitini ayıklarım, ne istersen yaparım” der.
Hz. Musa yanlış dua ettiği için ona kızıp birkaç temel dua öğretir. Çobanın cahilliği yüzüne vurulunca üzülmüştür, eskisi gibi içten dua edemez.
Hz. Musa Rabbinin sesini duyar, biz kelimelere değil niyete bakarız, kelimelere baksak dünyada insan kalmazdı.

Beş, altı sene önce hayatımın hep ters gittiğini, düzene sokamadığımı bunun sebebini düşündüm. “Acaba ben kabul olacak güzel dualar etmeyi bilmiyor muyum” dedim kendime. Bunu nasıl çözerim derken, en iyi bildiğim yöntem geldi aklıma güzel dua etmeyi öğreneceğim bir kitap aramaya başladım. Bir kitap bulup okudum. O sıra psikolojik rahatlama sağlamıştır ki biraz iyi hissetmiştim.
Aradan seneler geçince tekrar fark ettim. Uzun zamandır bir şey dilemek istemiyor dua bile etmiyordum. Dua etmeyi öğrenmek için kitap araştırdığım, bu eksiği kapatmam gerek, bu bozukluğu tamir etmem gerek diye çırpındığım günleri hatırladım. O zaman bu nasıl bir ihtiyaçtı, şimdi neden bu hissi kaybetmiştim? Yani özetle; büyük anlamlar yüklediğimiz, kıymet verdiğimiz her şey birgün sıradanlaşabiliyor. Nasılına, niçinine takılırken kaybediyoruz bazı şeyleri. Eğer içinden gelmiyorsa dua etmekte iki lafı bir araya getirmekten başka nedir ki?

Güzel bir Musevi hikayesi vardır:
Müritlerinden biri hahama sorar: “Tevrat bize neden ‘bu sözcükleri yüreğinizin üzerine koyun’ der? Bu kutsal sözcükleri neden yüreğimizin içine koymamızı söylemez?”

Haham yanıt verir: “Çünkü olduğumuz halimizdeyken, yüreklerimiz kapalıdır, o yüzden de o kutsal sözcükleri yüreğimizin içine koyamayız. Onları yüreklerimizin üzerine koyarız. Yüreğimiz bir gün açılacak ve sözcükler de o zaman onun içine girecektir.

Farkettim de genelde dua etmeye başlarken “Allah’ım konuşmamız lazım” diyorum. Bunu o kadar doğal söylüyorum ki, bir arkadaşıma söyler gibi. Allah’ı bir yere çay içmeye, bir iki saatlik sohbete davet eder gibi. Şimdi Hz. Musa ile karşılaşma ihtimalimiz olsa ne yapardım bilemiyorum. “Allah’ın çay içmedigini bilen bir cahil olarak ona ne söylerdim 🙃

Geçen sene Kemal Sayar’ın konuk olduğu söyleşiye gitmiştim. Moderatör programı açarken dakikalarca konuştu. Dua etti, teşekkür etti, organizasyonu yapanlara, ona bu imkanı sunanlara, falanlara filanlara… uzattı da uzattı. Uzun girişini bitirince Kemal Sayar’a: “Hocam ben hep böyle açarım programı, sizin de var mı böyle sürekli dualarınız dedi. Bu sorunun cevabını ben de merak etmiştim. Hem bu konuda donanımlı birisi hem de psikiyatrist oldugu icin vereceği reçeteye hazırdım 🙂 Kemal sayar “dua ederim, kendime özel dualarım vardır. Yalnız bence dualar ve rüyalar insanın iç alemidir, herkese anlatılmamalı, uluorta konuşulmamalı” dedi. Tam bir psikiyatrist/psikolog cevabı diye güldüm içimden 🙂 Yetişkin olunca her şeyi kalıba dökmek istiyor insan. Formülü bulup problemi çözmek, en kestirme yoldan eve ulaşmak istiyor.

(Başı Sınuklar İçin Kılavuz, Kemal Sayar)
“Başka bir kalp gidemez / Kırık bir kalbe/ Aynı yüksek imtiyazdan / Mustarip olmadıkça kendi de.” Bir şair dostum, ” İnsan annesini sever ve Tanrı’ ya inanır,” demişti, aslında bu kadar yalın…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir