Çırpına çırpına uçan kuşlar mı daha yorgundur, ağır ağır süzünler mi? Hiç bir zaman öğrenemeyeceğim. Yine gelip penceremin önüne kondu. Kulağı dolduran, yalnızca kendini dinleten bir ötüşü var. Uzak bir ağaç dalında bıraktığı yavrusuna mı sesleniyor, diğer kuşlarla günün planını mı yapıyor yoksa sadece var oluşunun gereği öylesine ötüyor mu? Merak ediyorum. Çok merak ediyorum. Eğer cevap vereceğini bilsem aklımdan geçeni hemen sorardım: Uçmayı ilk öğrendiğin an ne hissettin, hiç durmadan ne kadar uzağa uçabilirsin?
Alacağım cevapla ne yapacağım, bu büyülü bilgiyle nereye gideceğim bilmiyorum. Hiç uzak bir diyarı düşlemedim ki, gözümü uzaklara dikmedim. Aklımdan bile geçirsem kalbim nasıl atacağını şaşırır: sesim, soluğum düşman olur bir yol hayaline, kalbimse bütün uzaklara kırgın.
Her zamankinden daha tiz, içime hüzün dolduran bir tınıyla ötüyor. Başımı biraz kaldırıp baktığımda sol kanadındaki yarayı görüyorum. Yara alanlar yaralı olanı gözünden hatta sesinden tanıyor, eliyle koymuş gibi buluyor: kendi yarasından oluk oluk kan akarken “dur bakalım seni iyi edeceğim” diye dolaşıyor. Ve işte bütün mecruhlar ruhumuzda kusurlu bir güzelliği gezdiriyoruz. Camı açıp kanadının haline baksam mı diye düşünürken, minik çırpınışlarla usul usul uzaklaşıyor.
Usul usul uçuşunu izlerken, yola çıktığım o ilk günü, giderken kopardığım küçük kıyameti hatırlıyorum. Yaralı bir yolcu olmanın hüznü ve yolun belirsizliği; bilinmeyen her duygu, iplik gibi bir makaraya sarıp döndürüyor küçük kalbimi. Döne döne sarmal olan hislerim, sonra hangi çizgi geçiliyorsa, bir noktada olgunlaşıp katılaşıyor. İçimde bir boşluğa yerleşiyor ve o boşluğu kaplıyor. İşte ben bugün küçük kıyametimi hâlâ yanımda dolaştırıyorum. Her gidişte her kalışta tekrar o küçük yolcu oluyorum.
Yaranın yerini dahi bilmiyorum. Tek anladığım bir gün karanlıkta kalabilir mişim. Kalmaya da bilir mişim. Belki hiç olmamış, gelip beni bulmamış gibi geçip gidebilirmiş bu yara. Ama işte bir gün karanlıkta kalabilir mişim.
Kim bilir kaç zaman geçti, bekleyişle; saymadım, bekledim. Ne beklediğimi bile bilmeden. Çok eski bir yara insanın evi oluyor zamanla, üç oda bir salon ruhuna yerleşiyor.
Eve giden yol ise yara izleriyle döşeniyor.
Bir yanıt yazın